9 Nisan 2013 Salı

Egzersiz Öncesi ve Sonrası Neler Yiyelim?


egzersizEgzersiz yapmanın da bir adabı var. Nasıl ki boş bir mideyle egzersiz yapılamayacağı gibi tıka basa yedikten sonra da egzersiz yapmak doğru değil. Genellikle egzersiz yapmadan önce karbonhidrat değeri yüksek, protein değeri düşük az yağlı yiyeceklere yönelmek gerekiyor. Tabii atıştırmalık gibi yemekte de fayda var.

Egzersiz öncesi neler yiyebiliriz?

  1. Kepek ekmeğine az yağlı keçi peynirli ve domatesli sandviç
  2. Kepekli lavaşa sarılı humus ve domates
  3. 200 gr yoğurt ve taze meyve
  4. Bir adet meyve ve bir avuç dolusu ceviz, fındık, badem
  5. Kepekli kraker ve yarım avokado
yiyecek
Egzersizimizi yaptık ve terledik. Egzersizin ardından protein ağırlıklı yemek, kasların geri kazanımı için önemli. Peki egzersiz sonrası neler yiyelim?

  1. Bir dilim dil peyniri ile bir adet elma veya armut
  2. Bir dilim kepek ekmeği ile küçük konserve ton balığı
  3. Keçi peyniri ve domates
  4. Kepekli lavaşa sarılı 2 dilim hindi füme
  5. İki adet yumurta

4 Nisan 2013 Perşembe

Film Ugruna Kilo Alip Verenler - II

Oyunculuk için kilo alıp verenlerin listesi aslında çok daha uzun, ama ben en bilinen filmleri veya en tanınan kişileri seçmeye çalıştım. İşte ikinci 6 kişilik listem:

CaniMonster -Cani- filmini hatırlayanlar, filmin başrol oyuncusunu hatırlıyor mudur acaba? Dünyalar güzeli Charlize Theron, ‘cani’ olmanın da gerektirdiği çirkinlikle filmde baş gösteriyordu. Film için 13,5 kilo alan Theron, kilo alabilmek için önceleri krema dolgulu donut’ları yemiş. Ancak bir süre sonra hastalanınca yöntem değiştirerek en sevdiği abur cubur olan cips yemeye karar vermiş. Hayatı boyunca yemediği kadar patates cipsi yiyerek alması gereken kiloları almış. Gerçek bir hayat hikayesinin anlatıldığı filmdeki rolüyle Theron, En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını evine götürmüştü. İzlemediyseniz, tavsiye ediyorum.

SefillerAnne Hathaway, 2012 yılında Victor Hugo’nun 19. Yüzyıl Fransa’sında geçen klasik romanından kurgulanan Les Miserables -Sefiller- filmi için 9 kilodan fazla vermişti. Sanırım kilo veren oyuncular arasında en sağlıklı kilo veren kendisi, çünkü detoks yaparak vermiş kiloları. Filmi izleyenler varsa, Hathaway, rolü için lepiska saçlarından da olmuştu.

“Filmi tavsiye eder misin?” diye sorarsanız, kitap uyarlamalarını sinemada sevemeyen biri olarak kitabı okuyanlara tavsiye etmem, ama Sefiller ile ilgili herhangi bir kitap okumamış, müzikal izlememişseniz izleyin derim. Bir arkadaşımın hoşlanmadığı kişilere inatla bu filmi tavsiye ediyor olduğunu da belirteyim de sonra bana "Neden bize izleyin dedin." demeyin.


Informant
Matt Damon’ın pek çok film için kilo alıp verdiği zaten gayet iyi bilinir. Matt Damon’ın bu filmini izlemediğimi itiraf etmek zorundayım: The Informant! -İspiyoncu- Damon, İspiyoncu filmindeki rolü için 13,5 kilo almış. Zaten tipine baktığında da Matt Damon demeye bin şahit gerek. Kalantor, kart zampara tipli bir adam gibi görünüyor. 13,5 kiloyu alabilmek için Amerikan tarzı bir yeme listesi olduğu aşikar: Burgerler, pizza ve bira. Peki Matt Damon’ın Courage Under Fire -Ateş Altında Cesaret- filmini hatırlıyor musunuz? Hatırlamıyorsanız da şaşırmayın. Eski bir film. 1996 yapımı bu film için Matt Damon 18 kilo vererek bir deri bir kemik kalmıştı.

Full Metal JacketPsikopat rollerin adamı olan Vincent D’Onofrio, kült olan Full Metal Jacket filminde aldığı kilolar ile tüm zamanların en fazla kilo alan oyuncusu olarak sinema tarihine adını yazdırmış olsa gerek. Film için 32 kilo alan D’onofrio da yine burgerler ve pizzalarla kilo alanlardan. Eğer bu adamın filmlerini izlemediyseniz, mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum. Bir insan bu kadar mı iyi psikopat rolüne bürünür? Hele Full Metal Jacket filmindeki rolüyle bana "Bu adam gerçek hayatta da böyle herhalde" dedirtmiştir.

Curtis JacksonAll Things Fall Apart filmini hatırlayanlarınız vardır? Özellikle rap severlerin kaçırmamış olduğunu tahmin ediyorum. Filmin başrol oyuncusu 50 Cent ve filmdeki rolü için iki ayda 25 kilo vermiş. Kiloları verebilmek için günde 3 saat yürüme bandında çalışan ve sıvı diyeti yapan Curtis Jackson, namı diğer 50 Cent, filmde kanser hastası olan bir Amerikan futbolu oyuncusunu canlandırıyor. Film bana göre yine vasat filmlerden biri, ama oyunculuk konusunda harikalar yaratmasa da iyi olduğunu düşündüğüm 50 Cent için bile izlenebilir.

Syriana
İşte adamım! George Clooney’in Syriana filmini izleyenler bilir. Birçok kadının kalp atışlarını hızlandıran Clooney, bu film için 15 kilo almış ve ceketlere bile sığmaz olmuş. 15 kiloyu alabilmek için sürekli makarna yemiş durmuş.

Paralel öykülerden oluşan filmleri sevenler için güzel bir film olabilir, ama bu film bana hep ortalama bir Amerikalı’nın filmi anlayıp anlamadığını sordurmuştur.

30 Mart 2013 Cumartesi

Film Uğruna Kilo Alıp Verenler - I

kelebegin ruyasi
Kelebeğin Rüyası filmini izleyenler olmuştur. Film vizyona girmeden Kıvanç Tatlıtuğ’un ve Mert Fırat’ın film için ne kadar çok kilo verdikleriyle ilgili haberleri eminim birçoğumuz okumuşuzdur. İnsanın sevdiği ve iyi yaptığı işi için yapmayacağı şey yok diye düşündüm önce. Sonra, Türkiye’de film için kilo alıp verenleri yeni yeni duymaya başladığımız aklıma geldi. Meryem Uzerli de bir başka film için epey kilo vermişti. Bunlarla ilgili yazıları okurken, dünyayı sallamış pek çok film ve onların oyuncularını araştırmaya başladım. Kimler hangi filmler için kilo vererek veya alarak ne hale gelmiş, sizlerle de paylaşmak istedim.

Robert De Niro
1980 yapımı Raging Bull -Kızgın Boğa- filmi ile Robert De Niro 27 kilo alarak, filmin ilerleyen sahnelerinde ünlü boksör Jake LaMotta’nın yaşlılığını oynamıştı. De Niro’nun bu 27 kiloyu alabilmek için Kuzey İtalya’da ve Fransa’da deyim yerindeyse ‘alem’ yaptığı söyleniyor. Kendisinin en tanınmaz hali de bu halidir sanıyorum ki. Bakılacak olursa o yıllardaki filinta gibi adam gitmiş yerine bambaşka bir adam gelmiş gibi duruyor. Ben hala alışık olduğumuz Robert De Niro bir bağlantı kuramıyorum.

Makinist
Christian Bale ise The Machinist -Makinist- filmi için 28 kilo vererek 52 kiloya düşmüştü. Bale, film çekimlerinden 4 ay önce başladığı rejiminde ki buna rejimden ziyade açlık çekmek denir herhalde, günde bir bardak kahvenin yanına bazen bir elma bazen de bir konserve ton balığı yediğini söylemişti. Verdiği kilolardan daha da fazlasını vermeye çalışan Bale'i yapımcıların durdurduğunu da eklemek zorundayım.

Bu arada gerilim filmlerini sevip de Makinist filmini izlemediyseniz mutlaka izleyin derim. Kurgusu ve oyunculuklarıyla size harika bir 1,5 saat geçirtecektir.

Cast Away

Üniversite öğrencisiyken izleyip “Ne çok FedEx reklamı yapmışlar.” dediğim Cast Away -Yeni Hayat- filminde Tom Hanks’in 23 kilo verdiğini biliyor muydunuz? Filmde şehir hayatının içinde gayet gıdısı ve göbeği yerinde olan Hanks, adada haliyle zayıf biri olarak karşımıza çıkıyor. Hanks’in vücudundaki değişimin sağlanabilmesi ve o 23 kiloyu verebilmesi için filmin çekimlerine 14 ay ara verilmiş. Prodüksiyon açısından epey ilginç bir deneyim olmalı.

Wilson marka voleybol topunun Robinson Crusoe romanındaki Cuma olduğu film, epey vasat bir filmdi, ama Tom Hanks'in oyunculuğu takdire şayandı. Ayrıca o yıllarda bu filmin beni çok eğlendirdiğini de söylemem gerek.


Bridget JonesKadınlardan ise unutmamız mümkün olmayan Renee Zellweger, meşhur Bridget Jones’s Diary -Bridget Jones’un Günlüğü- filmiyle 9 kilo almıştı. “9 kilo da neymiş? Ben şıp diye alırım o kiloyu.” diyenler olabilir, doğrudur, ama Zellweger 2001’deki ilk filmle 2004’teki ikinci film arasında yine eski kilosuna dönmüş, sonra yine kiloları almış ve yine vermiş biridir. Gerçi Türkiye'deki pek çok insan Zellweger'ı bu filmle ve şişman bir kadın olarak tanımış olsa da, sonradan gayet incecik bir kadın olduğunu öğrenmiştir.


En sevdiklerimden biri olan 2010 yapımı Black Swan -Siyah Kuğu- filminin başrol oyuncusu Natalie Portman, The Swan Queen Nina Sayers rolü için 9 kilo verenlerden. Zaten zayıf olan Portman, 9 kiloyu vererek iyice iğne ipliğe dönmüştü. Haftanın her günü günde 5 saat çalışarak bu kiloyu veren Portman, bir balerini canlandırdığı bu rolüyle En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını da kazanmıştı.

Yine aynı filmde oynayan Mila Kunis de filmdeki rolü için 9 kilo vermiş. Beş ayda 9 kiloyu veren Kunis, sadece birkaç gün içinde verdiği kiloları geri almış.


Cennetimden Bakarken

Ryan Gosling denen yakışıklının ise herkesten farklı bir hikayesi var. Peter Jackson’ın The Lovely Bones -Cennetimden Bakarken- isimli fantastik filminde genç bir babayı oynamak üzere anlaşılan Gosling’in çekimler başlamadan aldığı kilo tam tamına 27 kilo. Kiloları aldıktan sonra film setine giden Gosling, setteki herkesi hayrete düşürüyor ve kiloları yüzünden filmdeki rolünden oluyor. Haagen Dazs dondurmalarını eriterek içen ve bu sayede kilo almayı başaran Gosling, senaryodaki baba rolünün kilolu olması gerektiğine inanarak kendi kendine kilo almaya karar veriyor. Cennetimden Bakarken filmine Gosling yerine Mark Wahlberg seçiliyor.

23 Mart 2013 Cumartesi

Pilates ve Zayıflama İkilisi


Neredeyse 2 aydır haftada 3 kez pilates yapıyorum. Zayıflamak İçin Pilates İyi Bir Yöntem Olabilir Mi? diye bir yazı yazmıştım daha önce. Başlarken bu sorunun cevabının “Kesinlikle evet” olduğunu düşünüyordum, ama çok daha iyisiymiş.

Öncelikle şunu söylemem gerekir ki; pilates kesinlikle işinin uzmanı eğitmenlerle birlikte yapılmalıdır. Pilatesin esas amacı; kasları geliştirerek sağlam bir iskelet oluşturmak olduğundan bilen birinin yönlendirmesiyle yapılması büyük önem taşıyor. Pilates ile ilgili daha fazla bilgi almak isterseniz Joseph Pilates’i araştırmanızı öneririm. Ben işin uzmanı olmadığımdan pilatesin nasıl yapıldığını anlatmayacağım, ama bana ne gibi bir yararı olduğundan söz edeceğim.

joseph pilates
Önce pilatesin 6 prensibinden bahsedeyim. Yoksa anlattıklarım havada kalabilir. 

  1. Konsantrasyon
  2. Kontrol
  3. Merkezleme
  4. Akıcı hareket
  5. Kesinlik
  6. Nefes
Pilates yapmaya başladığım ilk gün, kendimi çok garip hissetmiştim. Egzersizlerin bana göre bir hareket sorunu vardı. Acele etmeden, yavaş yavaş yapılan hareketler o kadar sıkıcıydı ki zamanın geçmemesinden korkmuştum. Nefes alma sistemi bir garipti. Nefes alırken karnı sırta yapıştırmak gerekiyordu ve nefes verirken de karnı bırakmadan tüm nefesi boşaltmalıydım, ama tabii ki bunu yapamıyordum. Ağırlığı tek ayağın üzerine verip yapılan hareketler var. İlk başladığımda iki hareketten fazlasını yapamıyordum. Hem kendimi merkezleyemiyordum hem de konsantrasyon eksiğim vardı. Eğitmenimin verdiği bir hareketi iki kereden fazla yapamıyordum.

Şimdilerde, iş sebebiyle yoğunsam ve o hafta pilates yapamamışsam hayatımda bir eksiklik olduğunu hissediyorum. Artık hareketleri yaparken kaslarımı hissetmeye çalışıyorum. Sokakta yürürken ve bilgisayar başında otururken artık karnım sırtımda dolaşıyorum. Omuzlarımı dik tutmaya çalışıyorum ve kendimi çok iyi hissediyorum.

Zayıfladın mı diye sorarsanız; tartı bana zayıfladığımı söylemiyor, ancak beni tanıyan, bir süredir görüşmeyip de bir araya geldiğim insanlar, iş çevresindekiler zayıfladığımı iddia ediyor. Gerçekten de pantolonlarımın belleri düşmeye başladı, çekiştirip duruyorum arada. Zayıflamanın ötesinde beni en mutlu eden şey, küçüklüğümden beri olan ve kilom yüzünden de sıklıkla hissettiğim bel ve sırt ağrılarından hiç eser kalmamış olması.

Bu arada Zayıflamak için Pilates İyi Bir Yöntem Olabilir Mi? yazımda sorduğum çubuğun da ne olduğu ortaya çıktı. Onun görevi küçük pilates topunu şişirmekmiş meğer.

10 Mart 2013 Pazar

Seyahat Sonrası Tartıya Korkuyla Çıkmak


İş Gezisi Kaçamakları: Seyahatte diyet yapmanın zorluğu başlıklı bir önceki yazımda iş için New York’a gideceğimden bahsetmiştim. “Döndüğümde kilo almış olursam, beni vurun!” diye de yazıya son noktamı koymuştum. Pekiyi New York’ta neler yedim, içtim? Kilo aldım mı? Bu cenahta son durum nedir?

İstanbul’dan öğlen 13:00 gibi yola çıktık. 10 saatlik bir yolumuzun olması beni 1 hafta öncesinden sıkıntıya sokmaya yetmişti bile. Uçakta oyalanmak için 1 adet öykü kitabı, 1 adet roman, 1 sudoku, 1 de kakuro  kitabı almıştım. Gidişte de dönüşte de kapağını açmadım desem?

uçmak
Uçağa bindik, yerlerimize yerleştik, bir de baktık ki uçakta wifi var ve kalktıktan sonra inişe geçene kadar kullanılabiliyormuş. Bu duruma tüm ekip olarak çok sevindik ve uçak havalanır havalanmaz lap top’larımızı açtık önümüze. Bu arada uçak menüsü önümüze geldi. Yol boyunca 2 kere yemek ikram edeceklerdi. Yanımda oturan yöneticim, “bol bol içer yolu unuturuz” diyerek beni pek bir cesaretlendirmiş olacak ki hostes gelip “ne içerdiniz?” diye sorunda “beyaz şarap” alayım deyiverdim. Bir kere ağzımı şaraba sürmeyeyim, sonunu getiremiyorum. Masanın sağında şarabım, solunda lap top’um, keyifler gıcır. Akşam saat 7’ye kadar çalıştık. Zaten sonrasında 4 – 4,5 saat kaldı New York’a inmemize. Dedim bir de film izleyeyim. Bu arada hala beyaz şaraplar gelip gidiyor, ben bir türlü “hayır” diyemiyorum hostese. İndiğimizde lokal saat mesai bitimi olduğu için pasaport kuyruğunda 2 – 2,5 saat beklemek zorunda kaldık. Tabii bu arada uçakta içtiğim şaraplar dilimi damağımı kurutmuş, susuzluktan gebermeme sebep olmuştu.

Sıkıntı içerisinde pasaport kuyruğunu geçip otele vardığımızda biraz yürüyüş yapıp açılalım diyerek kendimizi New York sokaklarına attık. 1 – 1,5 saatlik bir yürüyüşün ardından hepimiz o kadar acıkmıştık ki 21:00 gibi kendimizi otelin yakınındaki sushiciye attık. Tabii ki bir adet de şarap açtırıverdik.

İlk günün vicdan azabıyla olsa gerek, sabah uyandığımda “bugün edepli yiyeceğim” diye kendimi telkin ettim. Gün içerisinde dört farklı toplantıya girmemiz gerekiyordu ve ikram edilecek olan yiyeceklerin en sağlıklı, en kalorisiz olanlarını yemeyi kafaya koymuştum. Nitekim o gün midemi Amerikan porsiyonlarından kurtarmıştım. Mutluydum, gururluydum.

Ertesi iki gün serbest günlerimizdi. New York’ta “bed and breakfast” mantığında oteller olmadığı için dışarıda kahvaltı etmek şarttı, ancak nereye gitsek yenecek şeyler hep tatlı oluyordu. “Hadi meyveli yoğurt yiyeyim bari” desen, onun da içine şeker katılmamışını bulmak imkansızdı. Kahvaltıda peynir, domates yemeye alışmış bir insan olarak son çareyi marketlerde satılan sandviçlerde buldum. Kalorisi en düşün olan sandviçi seçerek seyahat boyunca vücuduma karbonhidrat yüklemesini başarıyla tamamlamış oldum. Diyetisyenimin bana söylediği bir şey vardı: “Gün içerisinde karbonhidrat alıyorsan, mutlaka 1 saat hareket etmelisin.” İlk serbest günü sadece 1 kere öğle yemeği yemek üzere bulduğumuz victorian tarzı bir cafede oturarak, geri kalan tüm dakikaları yürüyerek geçirdim. Tabii bu oturma pek de sağlıklı bir oturuş olmamıştı. Yediğimiz tabağı ibret olsun diye fotoğrafladım. Belki sonra kendimden utanırım diye, ama utanmadım. Kendi şehrimden başka bir şehirde zararlı şeyler yemek farzmış gibi gittik cafenin en kalorili tabağını istedik. Tabii ki bir şişe de beyaz şarap açtırdık.

centralpark
Pazar günü için brunch programı yapılmıştı grup için. Dolayısıyla yemek yeme saati 11:00’di. Gidilen ülkenin saat farkı sebebiyle bozulan uyku düzenim, beni sabahın 05:00’inde uyandırmıştı. Biraz maillerle haşır neşir olup, New York’un otellerinin olmazsa olmazı daracık, minicik otel odasını biraz derleyip toparladıktan sonra 10 dakikalık mesafedeki Central Park’ta bir yürüyüş yapmaya karar verdim. Havanın soğukluğu bile beni alıkoyamamış, yaklaşık 2 saat kadar Central Park’ı keşfetmeme sebep olmuştu. Koşanlar, hızlı yürüyüş yapanlar, köpeklerini gezdirenler, buz pateni yapanlar… New York’ta herkesin şişman olduğunu zanneden ben, kıskandıracak derecede güzel popolara sahip insanlarla bir aradaydım. “Ulan demek ben de her sabah yürüyüp koşsam, böyle popoya sahip olabilirim” düşünceleri içerisinde brunch zamanı ısmarlayacağım az kalorili yiyeceklerin hayalini kura kura otele doğru yol aldım. Brunch’ta da gayet edepli yedim, içtim.

Brunch’ın Soho’da olması ve grupta New York’u mesken etmiş insanların önerileri doğrultusunda herkesten ayrılarak Soho’da girilmedik sokak bırakmadan Empire State binasına kadar yürüdüm. Yaklaşık 13:00 gibi başladığım yürüyüş, akşam 19:30 sularında sona erdi. Bu süre zarfında ayaklarımı hissetmediğim bir noktada oturup soluklanmak istediğim tek anda da gittim kendime Heartland adında bir pub buldum. New York’ta öyle Avrupa’daki gibi adım başı şirin sokak cafeleri bulmak pek mümkün değil. Bu yüzden dışarıdan görüntüsü hoş gelen bu yere oturup bir adet bira ısmarladım. Asla bir şey yemeyecektim, çünkü akşamında New York’un en beğenilen yerlerinden birine Eataly’e gidilecekti. Tabii ki beceremedim ve 2. biramı ısmarlarken kafam da daha güzel olmasın diye “bir de patates kızartması alayım” deyiverdim garsona. Bu yağlı ve kalorili dinlenme sonrasında Empire State’in yolunu tuttum ve yolda gördüğüm Seks Müzesi’ne giriş yaptım. Empire State binasının tepesine çıkmaktan daha enteresan geldi bir seks müzesine girmek açıkçası. Ardından gidilen Eataly’de balık yiyerek bugüne kadar yediğim ve bugünden sonra yiyeceğim kalorili yiyeceklerin günahını çıkarmış oldum.

times ny
New York’ta kalan 3 gün de fazla abartmadan, döndüğümde tartının bana sevimsiz oyunlar oynamaması ve üzülmemem için gayet sağlıklı beslenmeye gayret ettim. Son günümüzde gittiğimiz ve Türkiyeli kadınların organize ettiği toplantıda Türk yemeklerini görünce sevindim açıkçası. Zeytinyağlılar ve yoğurtlu sebzelerin olması gayet uygundu rejimime. Dönerken daha da şişmemek lazımdı.

Dönüş uçağımız saat 23:00 civarı olduğu için yol boyunca uyuyacağımıza emindim. Bu yüzden şaraplar içilmeyecek, uyandığımızda İstanbul’a varmış ve yine rejim havasına girilmiş olacaktı. Nispeten böyle de oldu. İlk verilen akşam yemeği ile 2 kadeh şarap içildikten sonra göz kapakları ağırlaşmaya başladı ve battaniyeler çekilerek uykuya dalındı.

İstanbul’a indiğimizde saat 17:00 civarıydı. Hızlıca duty free siparişleri alınarak mesai sonrası trafiğine attım kendimi. Eve gidip annemin güzel, yağsız yemeklerinden yiyeceğimi hayal ederek eve vardım ve annemin patates kızartması ile beni karşıladığını görünce inanamadım. Dedim “rejimim anne?”, “yarın başlarsın kızım, gitmeden patates kızartmasını özlediğini söylemiştin, sürpriz olsun diye senin için yaptım.” dedi. Eh! Bu saatten sonra anneyi kırmak olmazdı. Ameliyatlı eliyle patatesleri soymuş, yıkamış, kızartmış biricik kızı için, “yok istemiyorum” diyemezdim. O akşam patates kızartmalarını da yiyip yattım uyudum.

Ertesi sabah uyandığımda tartının bana gülümseyerek mi kızarak mı bakacağını bilmiyordum. Mahmur gözlerle çişe girdim, elimi yüzümü yıkadım ve soyundum. Tartıya bastığımda gidip gelen çizginin ardından çıkan kilo durumum bana sadece 1 kilo aldığımı söylüyordu. Bunun da 10 saatlik yolun ardından vücutta toplanan su olduğuna adım gibi emindim.

Eh! Ben mutlu, tartı mutlu, blogum daha bir mutlu şimdi.

20 Şubat 2013 Çarşamba

İş Gezisi Kaçamakları: Seyahatte Diyet Yapmanın Zorluğu


İşim sebebiyle yıl içerisinde sık seyahat ediyorum. Belki 10, belki 15 farklı şehre gidiyorum. Gittiğim illerde ücretsiz eğitim düzenlediğim için insanların bana olan ilgisini ve sevgisini kelimelere dökmem imkansız. Her ilde 2-3 gün kalıyorum. Dolayısıyla ilk gün eğitimlerinde şu konuşmalar vuku buluyor:

+ Nerede kalıyorsunuz?

- Bilmem ne otelde.

+ Ne zaman geldiniz İstanbul’dan?

- Dün öğle saatlerinde vardım.

+ Eee? Ne yaptınız tüm gün? Daha önce gelmiş miydiniz?

- Hayır, ilk kez geliyorum. Dün de otele yerleştikten sonra şöyle bir dolaştım çevrede. Bilmem nereyi söylediler otelden, yemekleri güzelmiş. Orada akşam yemeği yedim. Sonra da otele döndüm.

+ Orası güzeldir, ama şu lokanta çok daha iyidir. Bu akşam size şehrimizin en meşhur yemeğini yedirelim. Misafirimiz olun.

Otelin önerdiği, şehre gitmeden daha önce giden arkadaş, eş, dost tarafından tavsiye edilen ve Google aramaları sonucu bulunan lokantaların hiç biri, eğitime gelen ve bu konuşmaları yaptığım insanlar tarafından beğenilmiyor. Mutlaka daha iyisi oluyor ve ilk günkü eğitimlerin sonunda “daha iyi” diye belirtilen lokantaya gidiliyor. Masa donatılıyor. “Aman şundan da deneyin” nidaları arasında patlama noktasına gelene kadar yenilip içiliyor. Sonuç: Gelsin kilolar!

En son Gaziantep seyahatimde yediğim kebaplar, beni çok fena tırmalamış, otele gelince içilen yeşil çay fayda etmemiş, gecenin iki buçuğuna kadar yatak tepesinde oturmama sebep olmuştu. Bunlar tatlı kilo alışlar, ama sonrasında İstanbul’a döndüğümde sadece tek bir akşam yediğim yemekleri iki hafta boyunca yemeyerek, spor yaparak vermeye çalışmam çok acıklı. Neden mi? Çünkü o bir tanecik günde alınan kilolar iki hafta uğraşsan bile vücudundan atamadığın yağ kütlelerine dönüşüyor.

Şimdi önümde 7 günlük bir Amerika seyahati var. Hangi arkadaşıma, tanıdıklara “Amerika’ya gidiyorum, hem de ilk kez, çok heyecanlıyım” desem bana yemek yenecek yerleri sıralıyor. Yok “down town”da muhteşem bir lokanta varmış, mutlaka oraya gitmem lazımmış. Soho’da bilmem ne ara sokağında minik, şirin bir lokanta varmış, herkes bilmezmiş, mutlaka oraya gidip bilmem ne yemeğinden yemem lazımmış. Kalacağımız otelin iki sokak aşağısında gurme bir lokanta biliyormuş, gitmeden dönmemem gerekirmiş. Pazar günü brunch, mutlaka bilmem nerede yapılmalıymış. Bunların ardı arkası kesilmiyor ve daha çok yeni diyete ve spora başlamış biri olarak, tüm bu yeme içme tavsiyeleri kara kara düşünmeme sebep oluyor. Haaa, bir de her yerde büyük beden kıyafeti çok kolay bulacağımı söyleyenler var. Bir kişi de çıkıp “Sakın çok yeme”, “Aman Amerika’da porsiyonlar büyüktür, dikkat et” demiyor.

Peki ben ne yaptım? Haritayı açtım önüme. Hazırladığımız programı da aldım, boş olduğumuz ve erken kalmamızı gerektirmeyecek günler için güzel bir yürüyüş programı hazırladım kendime. Kalacağımız otelin 2 sokak arkasında Central Park var. Gayet büyük, sonu Harlem’e çıkıyor. O kadar uzağa yürüyeceğimi sanmıyorum, ama sabahları Central Park’ta bir yürüyüş fena olmaz diye düşünüyorum. Tabii ki New York’a gitmişken Özgürlük Anıtı’nı yakından görmeden dönmeyeceğim. Serbest zamanlardan birinde otelden çıkılıp Özgürlük Anıtı’na yürüyüp, fotoğraflarını çekip otele geri geleceğim. Bizim program o kadar yoğun ki, nereye ne sıkıştıracağımı zor buldum, ama bir diğer alternatif de sanat müzesi gezmek olabilir diye düşündüm. Şehrin 2 önemli sanat müzesi varmış. Bunlardan birine yine yürüyerek gidip müzede uzuuuuuuuun uzun dolaşmayı planlıyorum.

Yeme, içme kısmına gelince; madem Amerika porsiyonları çok büyük, benim kilo verme hevesim o porsiyonlardan daha büyük diyerek usturuplu duran çocuk menüsü ısmarlayıp porsiyonlarımı ufaltacağım. Döndüğümde kilo almış olursam, beni vurun!

9 Şubat 2013 Cumartesi

Diyete Başlayamayanların En İyi Bahaneleri


  1. Pazartesi günü diyete başlıyorum.
  2. Bir lokmadan bir şey olmaz.
  3. Haftada 2 kadeh şarap veya rakı veriyor zaten doktor. Bir kadehten bir şey olmaz.
  4. Yiyeceklerin çöpe gitmesinden hiç hoşlanmıyorum.
  5. Benim kemiklerim kalın. Kemik yapımdan dolayı yüksek çıkıyorum.
  6. Bugün mesaiye kalıyorsak yandan bir pizza söyleyelim.
  7. Lodos insanda şişkinlik yapar. Bende de bir şişkinlik var sanki.
  8. Toplantıya gireceksek hızlı yenecek bir şeyler sipariş edelim. Sandviçe ne dersiniz?
  9. Bira mı içeceğiz? O zaman başlangıçlarda duran çıtır tavuğu ısmarlayayım. Ufaktır nasılsa.
  10. Başımı kaşıyacak vaktim yok, hangi ara spor yapabilirim ki?
  11. Akşam yemeği yemeyeceğim. Sinemaya girerken en küçüğünden bir patlamış mısır alırım. Orta boy da olabilir.
  12. + Evde yiyecek tatlı bir şeyler var mı? -Meyve? +Hmmm
  13. Yarın spora başlıyorum.

5 Şubat 2013 Salı

Yeni Başlayanlar için Zayıflama Rehberi


Diyetlerine yeni başlayanlar için önerilerimi bir liste halinde sunmak istedim. Keşke ben diyete başladığımda da birileri bana tavsiyede bulunsaydı da işim kolaylaşsaydı.

ha gayret
1. Sabahları erken kalkmaya özen gösterin. Saat kurmak erken kalkmaya yardımcı olabilir.

2. Gerçek meyve parçacıklarından oluşan enerji barlarını ara öğün olarak yemeyi planlıyorsanız bunlardan günde 1 veya 2 tane yiyin, 5 – 6 tane değil.

3. Yediklerinizin sadece 3’te 2’sini yutmaya gayret edin.

4. Gün içerisinde bol su içmek çok çok çoooook önemlidir. Tam olarak ne kadar içilmesi gerektiğini unuttum ama ben gün içerisinde yarım akvaryum kadar su içmeye çalışıyorum.

5. Daha küçük tabaklarda yemek yiyin. Bunun için çocuğunuzun evcilik oynadığı tabakları kullanabilirsiniz.

6. Televizyon önünde otururken atıştırmak bir Türk geleneğidir. Bu yüzden ilk fırsatta televizyonunuzu satın.

7. Asansör diye bir şeyin icat edilmiş olduğunu unutun.

8. Her gün farklı birçok egzersiz yapmayı unutmayın. Seks de buna dahil.

Şaka bir yana, zayıflama yolculuğunun ne kadar zor olduğunu biliyorum ve bunu eğlenceli hale getirmek bizim elimizde. Herkese başladığı diyetinde bol şans diliyorum ve bu uzun yolculuğun sonunda hepimize kocaman birer gülümseme kalacağına eminim.

2 Şubat 2013 Cumartesi

Teknoloji Nelere Kadir! Zayıflamaya Yardımcı Mobil Uygulamalar


Artık yanımızda taşıdığımız elektronik aletlerin sayısının artmasıyla ekonomiye dönüşen mobil uygulamaların da kullanımı artıyor. Ben de mobil uygulamaları sıklıkla kullanan biri olarak zayıflama yolculuğumda kullandığım ve beni motive eden iki uygulamayı size tanıtayım istedim.

Bunlardan biri Memorial Sağlıklı Yaşam uygulaması, diğeri de Adımsayar.

  1. Memorial Sağlıklı Yaşam
memorial saglikli yasam
Memorial Hastanesi’nin hazırladığı ve şimdilik sadece iPhone için kullanılabilinen Memorial Sağlıklı Yaşam uygulamasında “Kalorimetrem”, “Sağlıklı Beslenme”, “Tavsiyeler”, “Sağlıklı Spor”, “Ofiste Sağlık” gibi pek çok bölümü olsa da ben bunlardan sadece bazılarını kullanıyorum. En çok kullandığım iki özelliği “Diyetim” ve “Su Hatırlatma” özellikleri.

Diyetim ile kendinize bir diyet listesi oluşturabiliyor ve oluşturduğunuz her öğün için saat ayarlamasını yapıp uygulamanın size öğünlerinizi hatırlatmasını sağlayabiliyorsunuz. Böylelikle ofiste işe dalmış çalışırken telefonuma düşen “Ara Öğün” yazısı ile yemem gereken 4 adet kayısıyı unutmamama vesile oluyor. Tabii aynı şeyi ayarladığım her öğün için yapıyor. En çok öğle yemeği zamanımın geldiğini ve ara öğünümü hatırlatması işime yarıyor, çünkü gün içerisinde işlerin yoğunluğundan bunları atlayabiliyordum.

Su Hatırlatma özelliği ile de saat başı bana su içmemi hatırlatıyor. Ofiste 1 litrelik sürahim ve bardağım her gün masamın üzerinde olsa da bazı akşamlar işten çıkarken hiç su içmediğimi görüyordum. Şimdi ise saat başı gelen su hatırlatma uyarısı ile masamın üzerinde süs gibi duran sürahi bitiyor, yenisi bile dolduruluyor.
Dediğim gibi bu Memorial Sağlıklı Yaşam mobil uygulamasının pek çok özelliği var. Mesela “Kaç Kalori Aldım?” veya “Nasıl Yakarım?” gibi faydalı, sizin için hesaplamaları yapan uygulamaları var, ancak onları kullanmayı pek beceremedim ben. Bunun en büyük sebebi de besinlerin çoğunun kalori değerlerinin 100 gram üzerinden hesaplanmış olması. Evde yemek yiyor olsam gramajları hesaplamam daha kolay olabilir tabii, ancak dışarıdan sipariş verdiğim yemeklerin gramajını maalesef ki bilemiyorum. Hal böyle olunca da gün içinde kaç kilo aldığımı hesaplamam da pek mümkün olmuyor. Ancak bu “Kaç Kalori Aldım?” özelliği ile bağlantılı çalışan “Nasıl Yakarım?” bölümü var, onu çok sevdim. Tabii bunu “Kaç Kalori Aldım?”dan bağımsız da kullanabiliyorsunuz. Yaşınızı, cinsiyetinizi, kilonuzu ve aşağı yukarı gün içerisinde aldığınız kaloriyi girerek seçenekler arasında olan bir aktiviteyi seçiyorsunuz. Aldığınız kaloriyi seçtiğiniz aktivite ile kaç dakikada yakabileceğinizi ortalama olarak size söylüyor. Aktivite alternatifleri epey fazla ama maalesef seçenekler arasına pilatesi koymayı atlamışlar. Bu yüzden pilates yapan biriyseniz bu hesaplamayı kendiniz için kullanamıyorsunuz. Belki pilatesin başka bir karşılığı vardır, ben bilmiyorumdur ama o listede pilatesi de görseydim daha bir emin olurdum seçtiğim aktiviteden.

Uygulamayı bana en çok faydayı sağlasın diye epey kurcaladığım için “Sağlıklı Spor” bölümünü de anlatmak istiyorum. Şimdilik hala üşengeçliğim üzerimde olduğu için bu bölüm ilgimi çekmese de beeeeelki ileride kullanırım. Burada da bazı egzersizlerin resimli anlatımı var. Görseldeki kadının pembe giydirilmiş olması, radikal feminist bir kadın olarak beni rahatsız etse de yapılması gereken hareketler çok güzel anlatılmış. Tabii bütün bunların hastane uzmanları tarafından hazırlanmış olması da bu uygulamayı diğer uygulamalardan ayıran en önemli özellik.

Geri kalan özelliklerini de indirip siz kurcalayın derim. Belki bana fayda sağlamadığını düşündüğüm özellikleri sizlere fayda sağlayabilir.

  1. Adımsayar
adimsayar
Oturduğum semt yürümeye çok müsait bir yer olduğu için hava koşulları elverdiği sürece yürümeyi çok seviyorum.  Yürümek bana hep sıkıcı gelirdi, ama şimdilerde onu kendim için eğlenceli hale getiriyorum. Kendimi çok sıkmadan yürüyorum. Alıyorum cep telefonumu, radyoyu açıyorum, fotoğraf çeke çeke yürüyorum. Tabii eve gelince bu fotoğrafları Instagram’a yükleyip sosyal medyada paylaşıyorum.
Bütün bunlara ek olarak bir de AdımSayar uygulamasını açıyorum. Daha önceleri siyah bir ekran üzerinde kocaman bir gülen suratla yürüyüşlerime eşlik eden bu uygulamadaki gülen surat artık mavi bir ekrandan bulutların önünden bana gülümsüyor. Henüz bu suratı sırıttıracak kadar bir yürüyüş yapmadığımı itiraf etmeliyim.

Adımsayar uygulamasına yine cinsiyet, yaş, kilo, boy gibi kişisel bilgilerinizi ve yaşam biçiminizi giriyorsunuz. Uygulamanın manuel, otomatik, her zaman açık gibi birden fazla çalışma modu olmasına rağmen bende maalesef manuel kullanım dışında çalışmıyor. Belki ben beceremiyorum, belki de bir hatası var. Henüz bunu çözemedim ama hangi modda çalıştırırsanız çalıştırın her türlü kullanılası, faydalı bir mobil uygulama olduğunu söyleyebilirim. Otomatik kullanımda veya her zaman açık modda kullanıyorsanız bu söylediklerimi yapmanız gerekmiyor sanıyorum ki ama manuel kullanımda, yürüyüşe çıkarken uygulamanızı açıp başlat düşmesine basıyorsunuz. O bahsettiğim surat, adım sayısınız sıfırken gayet suratsız size bakıyor, ancak attığınız adım sayısı arttıkça yavaş yavaş yüzü gülmeye başlıyor.

Uygulamanın en sevdiğim kısmı bu suratı güldürmek olsa da, Adımsayar e-posta adresime bağlı olduğu için düzenli olarak bana rapor gönderiyor. Aylık ne kadar adım attığımı, kaç km yürüdüğümü ve bu sayede kaç kalori harcadığımı söylüyor. Kilo vermek, sağlıklı yaşam, yürüyüşün faydaları gibi konularda önerilerde bulunsa da ne yalan söyleyeyim bir sürüsünü okumuyorum.

O gülen surat var ya, ileride o suratı bir ay boyunca en çok güldürene ödüller vermesini umuyorum. Öyle bir şey olursa eminim bu uygulamayı kullananların sayısı çok daha fazla artar. Böyle bir ödül sistemi olmasa da siz Adımsayar’ı indirip bir deneyin derim. Eminim kullanmaktan hoşlanacaksınız.

31 Ocak 2013 Perşembe

Liebster Blog Award: Bir Garip Blog Ödülü


Her sabah ofise girer girmez, takip ettiğim bloglara bakıyorum. Yeni yazılar yazılmış mı? Hayatlarında neler olup bitiyor? Dünden farklı neler oluyor? İnsan merak ediyor. Her sabah ofisten içeri girip iş arkadaşlarıma "Günaydın. Nasılsınız? Ne yaptınız?" demek gibi bir şey işte bu.

Bu sabah da o rutinlerimi gerçekleştirirken hoş bir sürprizle karşılaştım. Blogumu açtığımın belki aynı gününde ilk takipçim olan, ilk yorumu ile beni yalnız bırakmayacağı sinyalini veren ve yüzümü güldüren Bordo Düşlerim yapmıştı bana bu sürprizi. Bu sayede ilk Liebster Blog Ödülü'mü kendisinden almış oldum. İnsanın içini neşeyle dolduran yazısında -ki ona da buradan ulaşabilirsiniz- Liebster Blog Ödülü kapsamında bir başka blogger arkadaşı tarafından "MİM"lendiğini anlatıyordu.


Peki neydi bu Liebster Blog Ödülü? Merakımdan bloglar arası dolaşıp durdum ama pek bir şey bulamadım. Sonra yabancı bir sitede bunun "chain letter" kıvamında bir sistem olduğunu öğrendim. Bir bloggerdan diğer bloggera tatlı, minik bir ödül.
Yapmanız gereken, takipçi sayısı 200'den az olan 5 blogger'a 11 soru sormak ve onlardan kendileriyle alakalı 11 gerçeği yazmalarını istemek. İşte Bordo Düşlerim de beni bu ödüle layık görmüş ve sorularını bana da yöneltmişti. Ben de en altta kendi sorularımı hazırladım.

İşte Bordo Düşlerim'in sorularına verdiğim cevaplarım ve benim hakkımdaki 11 gerçek.

1. Mesleğiniz nedir?
Ben kadın meseleleri üzerine çalışan bir sivil toplum profesyoneliyim.
2. En sevdiğiniz renk?
En sevdiğim renk MOOOORRRR
3. Almaktan en çok hoşlandığınız hediye tarzı?
Hediye verenin kendi emeği ile yaptığı her tür hediye hoşuma gidiyor. Bazen bu el yapımı bir takı olabiliyor, bazen hazırlanmış hoş bir masa veya bana özel yapılmış bir pasta.
4. Beslediğiniz evcil hayvanınız var mı? Yoksa hangisini beslemek isterdiniz?
Evcil hayvanım yok maalesef. Bir kedi beslemek çok isterdim, ama kedi tüyüne alerjim olduğu için besleyemiyorum maalesef.
5. Zamanı geriye alma şansınız olsa hayatınızın hangi dönemine geri dönmek isterdiniz?
Kesinlikle üniversite.
6. İlgilendiğiniz bir spor dalı var mı?
Bu ara kilo vermeye başladığım için her tür spor dalına ilgim var. Özellikle yüzme ve voleybol, hem izlemekten hem de yapmaktan hoşlandığım spor dalları.
7. Sinema mı, tiyatro mu? Hangisinden daha çok keyif alıyorsunuz?
İmkanlarının daha çok olması sebebiyle sinemayı daha çok seviyorum.
8. İşte bu benim şarkım dediğiniz bir şarkınız var mı?
Lenny Kravitz – I Belong to You
9. Gezmeyi en çok istediğiniz ülke hangisi?
Uzakdoğu’yu çok merak ediyorum. Özellikle de Tayland’a gidip uzun bir süre dönmeden gezmek istiyorum.
10. En sevdiğiniz yazar hangisi? Ve bir kitabını önerir misiniz ?
Bu soru beni hep çok zorluyor. Birbirinden ayıramadığım 4 tane yazar var. Hepsini yazmazsam bir yanım eksik kalır.
-          Oğuz Atay – Tehlikeli Oyunlar
-          Bilge Karasu – Troya’da Ölüm Vardı
-          Erdal Öz – Odalarda
-          Jose Saramago - Körlük
11. Olmazsa olmaz dediğiniz makyaj malzemesi hangisi?
Yüzü güzel şişman kadınlardan biri olduğum için pek makyaj yapmam ama eyeliner dedin mi akan sular da durur hani.
Benimle İlgili 11 Gerçek

1. Bana hem iyi hem de kötü geri dönüşleri olan özelliklerimden biri mükemmeliyetçi olmam.
2. Duşta şarkı söylemekten çok hoşlanıyorum, çünkü sesim bir tek orada kargadan kanaryaya dönüşüyor.
3. Şişman ve alımlı bir kadınım.
4. Herhangi birine yapılmış olan haksızlığa tahammülüm hiç yok. Fena eser, gürlerim, hiç acımam. Sırf bu yüzden kurumları mahkemeye vermişliğim bile vardır.
5. Yalan söylemekten ve yalan söylenilmesinden hiç hoşlanmam. Bu yüzden beni seven sayısı gün be gün düşmekte. Zira insanlar, duymak istediklerini duyabilmek için kendilerine yalan söylensin istiyorlar.
6. Yaylı yatak, yaylı koltuk falan buldum mu üzerinde zıplamaktan büyük keyif alıyorum.
7. Çok protokol olmadığı sürece her ortamda ortalığı çınlatacak kadar kahkahalarla gülebilirim.
8. Önüme 1 kilo çikolata konsa hepsini kimsenin gözünün yaşına bakmadan 1 saat içinde hüpletebilirim.
9. Burcum da yükselenim de yengeç ve üzülerek söylemek zorundayım ki yengecin tüm özelliklerini barındırıyorum.
10. Yalnız kaldığımda iğrenç sesimle bağıra bağıra şarkı söyleyip abuk hareketlerle dans etmeyi çok seviyorum. Sanırsın karşında dansçı var, öyle bir özgüven bendeki!
11. 2013 yılı içerisinde maaşı daha yüksek olan bir işe geçiş yapmayı planlıyorum.

Şimdi Gelelim Benim Sorularıma:

1. Bu zamana kadar sizi en utandıran olay neydi?
2. En çok tercih ettiğiniz sosyal medya platformu nedir ve neden?
3. Bir idolünüz var mı? Varsa kim? Yoksa neden yok?
4. Sizin için "mükemmel" bir gün nasıl olur?
5. Bir lakabınız var mı? Varsa nedir?
6. Büyüdüğünüzde hangi mesleği yapmak istiyordunuz ve şimdi ne yapıyorsunuz?
7. En çok seyahat etmek istediğiniz 3 ülke hangisi? Nedenlerini de yazabilirsiniz.
8. Yeniden dünyaya gelsen değiştirmek istediğin bir şey olur muydu?
9. Piyangodan 1 milyon lira çıksa, bu parayı neye harcardınız?
10. Sizin için kült olduğunu düşündüğünüz 3 film hangisidir?
11. En son okuduğunuz kitap hangisi?

Eğer cevap verir de cevaplarınızı gerçeklerinizle birlikte kendi blogunuzda yayınlarsanız, siz de ödüle layık bulduğunuz bloggerlarla bu etkinliği devam ettirebilirsiniz.

Tek erkek izleyicimle başlıyorum: http://caylak-adam.blogspot.com/
Kendi tabiriyle yol arkadaşım: http://terazim.blogspot.com/
O bir su düşü: http://hafifzuga.blogspot.com/
Kilo verme sürecinde bir Mariposa: http://ucuc-mariposa.blogspot.com/
Tatlı ikizlerin annesi: http://bosdefter.blogspot.com
Hem eski hem de yeni bir blogger: http://aniemeltem.blogspot.com/

27 Ocak 2013 Pazar

Zayıflamak için Pilates İyi Bir Yöntem Olabilir Mi?


Diyete başlamak iyi güzel hoş da tek başına diyet, kilo vermek için yeterli olmuyor. Bir süre sonra verilen gramaj düşüyor, sinirler yıpranıyor ve “nasılsa kilo veremiyorum” denilerek yemeye devam ediliyor. Bu yüzden diyete başlarken veya başladıktan birkaç hafta sonra egzersiz yapmak şart.

Bunu bildiğim için egzersiz olarak ne yapabileceğimi düşündüm ve bir yıldan aşağı üyeliği kabul etmedikleri spor salonlarından birine yazılmak mantıklı gibi göründü, ama hiç de öyle değildi. Bir yıllık parasını verip 3 ay gidip bırakacaktım. Hem üşengeçliğimden hem de bir yıllık kontrat imzalayıp spor salonuna gitmeyeceğimi bildiğimden spor hocasını evime çağırmaya karar verdim.

Egzersizde son nokta! Arkadaşlarımdan birinden gelen öneri ile bir spor hocası ile telefonlaştık. Şubat başında da egzersizlere başlama kararı aldık. Kilomu, yaşam tarzımı, neler yiyip içtiğimi anlattığım spor hocası, benden bir pilates seti ve 2 kiloluk dumbbell almamı istedi. Tenis oynasam bir adet Wilson marka raketle top alınacak biliyorum da yıllaaaaaaaaar yıllar evvel yaptığım klasik spor dallarından farklı olduğu için ne gibi aletler almam gerektiğini kestiremiyordum. Şişme bir topun tepesinde sürünen kadınları daha önce televizyonda görmüştüm. Tüm bilgim bu kadardı. Sonra www.pilatestopu.com adresinden pilates setini ve dumbbell’ları sipariş ettim.

İşte 3 gün gibi kısa bir süre içinde adresime gelen kutu ve içinden çıkanlar:

Kutu bu. Gayet kocaman oluşu bana pilates topunu şişirip de kutuya koyduklarını düşündürttü.


Tamam abarttım. Kutu o kadar da büyük değilmiş. Siyah bir torba ve TV izlerken patlatabileceğim zımbırtı kaplı minik bir kutu.


Bu üzerinde durup duramayacağımı henüz bilemediğim pilates topu. Hmmm nasıl olacağını gerçekten merak ediyorum.


Pilates çemberi diye bir şey çıktı siyah torbanın içinden. Herhalde zayıflayınca bu çemberden geçmemi isteyecekler. Tam emin değilim ama pilates çemberi denen aleti başka neden yollamış olabilirler ki?


Bu mavi şeyle tanışıyoruz. Bu bir minder. Pilates seti içerisinde çıkınca önüne bir adet kelime alarak pilates minderi kimliği ile karşımıza çıkıyor.

minder

Pilates setinden neden bir atlama ipi çıkar, ben anlayamadım. Bununla nasıl bir pilates hareketi yapılıyor bilemiyorum ama ip atlamayı ezelden beri seven biri olarak kutudan çıkıp da denediğim tek alet bu oldu.


Bir öncekinden daha ufak pembe bir top daha çıktı kutunun içinden. Bunun adı da pilates ve yoga topuymuş. Kullanma kılavuzunda öyle yazıyordu.


Bu da pilates bantı dedikleri şey oluyor. Bu pilates bantı ile yapılan bazı hareketlere baktım, vücuttaki tüm kasları çalıştırıyormuş. Bir lastik nelere kâdir.


Ve geldik 2 kiloluk dumbbel'larıma. Kol ve sırt kaslarımı da bunlarla geliştireceğim sanırım.


Kutudan pembe pilates ve yoga topu ile birlikte çıkan bu çubuğa anlam veremedim sadece. Zayıflamama yardımcı olacak bir alet olmadığını umuyorum.



24 Ocak 2013 Perşembe

Öyle Zayıflanmaz, Böyle Zayıflanır


Her biri için bir gün bana teşekkür edeceksiniz!

  • Kahvaltıyı atladığınız her gün için diş fırçanızla kulaklarımı temizleyeceğim.
  • Kahvenin yanında iyi gider diye ısmarladığınız her tatlı için güneş gözlüğünüze biber spreyi sıkacağım.
  • Televizyon karşısında oturup çekirdek çitlediğiniz her akşam için iç çamaşırı dolabınıza kaşındırma tozu koyacağım.
  • Market alışverişi sırasında elinizi attığınız her abur cubur için kasada hesabınızın iki katı çıkmasını sağlayacağım.
  • Bilgisayar başında otururken yediğiniz her çikolata için Facbook hesabınızı hackleyip cover fotoğraflarınızı müstehcen fotoğraflarla değiştireceğim.
  • Egzersizlerinizi atladığınız her gün için çayınıza müshil ilacı koyacağım.
  • Tadına bakmadan tuz attığınız her yemek için Yetenek Sizsiniz programına sizin adınıza başvuru yapacağım.
  • Bilgisayar başında oturduğunuz fazladan her saat için bilgisayarınızı yavaşlatan bir virüs yollayacağım.
  • Ismarladığınız her fast food için hamburgerinizin içine tükürülmesini sağlayacağım.
  • Trafikteyken arabada yediğiniz her lokma için arabanızın benzin deposuna şeker atacağım, egzoz borusuna da patates sıkıştıracağım.

21 Ocak 2013 Pazartesi

Zayıflama Yolculuğuna Nasıl Başlamalıyız?


Öncelikle zayıflayabileceğimize inanmamız ve kendimizi bu işe adamamız gerekiyor. Evet, zayıflamak zor ve uzun soluklu bir süreç, ama imkansız değil. Peki nereden ve nasıl başlayacağız? Bunun için bazı adımları atmamız gerekiyor.

  1. Bir diyetisyenden destek alın
Zayıflamaya karar verdiysek kendi kendimize bir plan yapmak yerine bir diyetisyene başvurmak önemli. Herkesin vücudu, yapısı, özellikleri farklı olduğu için zayıflarken nasıl bir yol izlememiz gerektiğini en doğru biçimde söyleyecek ve belirleyecek kişi bir diyetisyendir. Diyetisyen, yaptığı ölçümlerle kişiye özel bir diyet listesi verecektir ve kilo verirken bizi etkileyebilecek unsurları bize en doğru şekilde aktaracaktır.

  1. Hedef belirleyin
Her işte olduğu gibi zayıflarken de hedef belirlemek, hedefe ulaşmada etkili bir yöntemdir. Bu yüzden hedef koymak ve neden kilo vermek istediğimizi bilmek zayıflama yolculuğumuzun önemli bir parçasıdır. Üstümüze uyan değil, beğendiğimiz kıyafetleri giymek için olabilir, belimiz ve sırtımız çok ağrıyordur da bundan kurtulmak için kilo vermek istiyoruzdur, sığamadığımız koltuklara rahatça oturabilmek için olabilir, kalp krizi riskini azaltmak için veya doğumdan sonra aldığımız kilolardan kurtulmak için olabilir. Hedefimiz her ne olursa olsun kendimize sürekli hatırlatarak ilerlersek bu bizim için bir motivasyon sebebi olacaktır.

  1. Değişime evinizden başlayın
fridge
Evlerimiz, bizim en kolay değişiklik yapabileceğimiz mekanlarımızdır. Bu yüzden öncelikli olarak evlerimizi, diyetimizi bozacak her türlü unsurdan arındırabiliriz. Buzdolabımızda ve mutfak dolaplarımızda abur cubura yer vermeden sağlıklı yiyeceklere yer açabiliriz. Odalarımızdan birinin bir köşesini kendimize ait spor köşesi ilan edebiliriz. Bir adet mat, 2 veya 4 kg’lık dumbbell, pilates topu, pilates bandı veya biraz pahalı olmasına rağmen bir koşu bandı ile egzersiz yapabilme alanımızın olması önemli.

  1. Yeme düzeninizi bozmayın
Elimizdeki diyet listesine uymalıyız. Çalışan insan için bu her zaman kolay olmuyor. Öğle saatlerine konulan toplantılar, ofis dışındaki etkinlikler, yemekli toplantılar yeme düzenimizi bozmamıza sebep olabilir, ama olmamalı. Bu yüzden planlarımızı iyi yapmamız gerekiyor. Diyet listemizdeki yiyecekleri önceden alıp ofisteki buzdolabına koyabiliriz. Yemekli toplantılar varsa özellikle dışarıda yiyebileceğimiz yemekleri listemizde belirleyip siparişlerimizi buna göre verebiliriz. Öğleden sonra ara öğünümüz varsa çantamıza kuru kayısı, kuru erik ve cevizden oluşan minik bir torba atabiliriz. Kimse bunları çıkarıp yediğimiz için bize garip bakmayacaktır.

  1. Egzersiz programı yapın
Egzersiz, zayıflamanın olmazsa olmazıdır. Bu yüzden haftalık egzersiz programımızı çıkarmalıyız. Kilomuz fazlaysa egzersizleri ağırdan almamız önemli, çünkü vücudumuz ters tepki de verebilir. Kardiyo ağırlıklı bir egzersiz programına vücut geliştirmeyi de koyabiliriz. Bunun için aynen bir diyetisyenden destek aldığımız gibi bir spor eğitmeninden de destek almak iyi bir fikir olabilir.

  1. Çevrenizden destek isteyin
Zayıflama yolculuğumuzda ailemizi, arkadaşlarımızı ve iş arkadaşlarımızı yanımıza alabiliriz. Onlardan, bize destek olmalarını isteyebiliriz. Su içmemiz gerektiğini hatırlatabilirler veya elimiz yemememiz gereken bir yiyeceğe gittiğinde yemesek iyi olacağını söyleyebilirler. Aynı şekilde spor yaparken bize eşlik edebilecek egzersiz arkadaşları da edinebiliriz. Bunların hiç birini yapamıyorsak internet üzerinde forumlarda birlikte kilo veren topluluklar var. Birine üye olup, birbirine yakın kilolarda zayıflamak isteyenlerle beraber hareket edebiliriz.

  1. Bir ödül sisteminiz olsun
Ödül sistemi, zayıflamanın en eğlenceli kısmıdır. Tabii ki kilo veriyor olmamız da bizi mutlu eder, ama kilo verdikçe kendimiz için koyduğumuz ödüller bize çok daha fazla keyif verecektir. Kendiniz için hemen bir ödül listesi hazırlayın. Kiloları verdikçe alacağımız yeni bir kıyafet, yaptıracağımız bir dövme, başlayacağımız bir dans kursu, çıkacağımız bir tatil; bizi motive ederek kilo vermemizi kolaylaştıracaktır.
Haydi bakalım, zayıflama yolculuğunuzda hepinize bol şans.

19 Ocak 2013 Cumartesi

Benim için Zayıflamanın 5 Altın Kuralı

Bayılıyorum hayatımızdaki altın kurallara. Hepsi birbirinden değerli, birbirinden akılcı…

yes we can
Evliliğin altın kuralları
Başarının altın kuralları
Sevişmenin altın kuralları
Evliliğin altın kuralları
Ve tabii ki bizim konumuz olan;
Zayıflamanın altın kuralları

Zayıflamanın altın kuralları 5’ten başlar 50’ye kadar çıkar, ama içeriğine baktığınızda ne sizi motive ederler ne de zayıflamanıza vesile olacak ipuçlarını verirler. Ben de bu zamanki deneyimlerime dayanarak kendi altın kurallarımı yazdım. Buradan buyurun:

  1. Ulaşım aracı olarak özellikle metro kullanan biriyseniz bozuk paralarınızı evde bırakın.
Bozuk paraların cebinde olması demek otomatlarda duran şekere, çikolataya, bisküviye, cipse kolay ulaşmak demektir. Bekleme sırasında gözünüz otomata takılabilir ve elinizi cebinize atıp da bozuk paraya ulaşırsanız otomata doğru hamle yapabilirsiniz. Bozuk para yoksa bu otomatlara da itimat etmek yok demektir.

  1. Araba kullanıyorsanız benzini nakit para ile almaya özen gösterin.
Arabanıza bindiniz ve baktınız ki benzin yok. Benzin istasyonuna gitmeden önce cüzdanınızda nakit paranızın olup olmadığına mutlaka bakın. Benzini herhangi bir kart ile ödemek demek, abur cubur dolu benzin istasyonu marketine girmek demektir. Bu benzin istasyonlarının sosisli veya donut satan modelleri de vardır. Amaç benzin almakken bir anda atıştırmaya doğru kayabilir. Dikkatli olun.

  1. Mutfak alış verişine çıkmadan önce mutlaka yemek yiyin.
Aç karnına markete gitmek, hem kilo almanıza sebep olacak yiyecekleri satın almanıza vesile olur hem de kesenize zarar verir. Eğer aç karnına alış veriş yapmaya başladıysanız reyonlar arasında dolaşırken gözünüze çarpan çikolata, bisküvi, cips gibi ürünleri de sepetinize attığınızı fark edeceksiniz. Aman siz siz olun evden çıkmadan yemek yiyin.

  1. Kendinize zayıflamayı kafasına koymuş şişman arkadaşlar bulun.
Tek başınıza zayıflamaya çalışmak, hele de sosyal bir insansanız gerçekten çok sıkıcıdır. Arkadaşlarınızla dışarı yemeye çıktığınızda herkes mezelerle, kızartmalarla takılırken sizin salata sipariş etmeniz pek olası değildir. Salata bile ısmarlamış olsanız, sohbetin kıvamı ve kahkahaların bolluğuyla “aman bir çataldan bir şey olmaz” diyerek mezelerin tadına bakmak durumunda kalabilirsiniz. Zayıflamak isteyen şişman arkadaşlarınız olursa, yemeğe çıktığınızda birer salata yiyip yanında sodanızı içerek evinize dönme ihtimaliniz çok yüksektir.

  1. Mutfağınızda televizyonunuz varsa mutlaka kaldırın.
Mutfakta televizyon olması demek, hele de çalışmayan insanlar için buzdolabı ile sıkı fıkı olmak demektir. Sabah programlarında yapılan yemekleri izlerken karnınız acıkır, “yapılan şu yemekleri ben de deneyeyim” derken sürekli atıştırmak zorunda kalırsınız, evlenme programlarını izlerken şaşkınlıktan yediğiniz yemeğin farkına varmazsınız, dizi izlerken heyecanlanırsanız yediğiniz yemeğe odaklanamazsınız. Kısacası mutfakta duran o minik televizyonu derhal yok edin.